Nazife Şişman

Yüzün manasını imha eden endüstriyel güzellik

Söyleşi: Nazife Şişman

Çocukların çok azı sokakta oynuyor, on yaşındaki kızların büyük çoğunluğu moda, makyaj ve saç konusunda takıntılı, büyük bir kısmı da kendini yeterince zayıf bulmuyor. Hatta büyüdüğünde estetik ameliyat olmak için para biriktiren kız çocuklarına rastlamak bile mümkün. Çünkü kusursuz olduğu söylenen yüzlere ve bedenlere sahip idoller gibi olmak istiyorlar. Onları merkeze alıp bakınca zaten bütün yüzler, bütün bedenler deforme görünüyor. Bu yüzden herkes yeni bir yüze, yeni bir bedene talip.

Türkiye’deki ilk yüz nakilleri üzerine yaptığı araştırmayı Toplumla Yüzleşme başlığı altında yayınlayan sosyolog Zülküf Kara ile endüstriyel güzellik baskısını ve maskeye talip modern insanın hallerini konuştuk.

Nazife Şişman: Toplumla Yüzleşme adlı kitabınızda deforme yüzlere sahip kişilerin gözetim altında oluşuna işaret ediyor ve yeni tıp teknolojisinin imkânları sayesinde insanların bedenlerinin en önemli temsil noktası olan ‘yüz’ü değiştirmek zorunda kalışını ele alıyorsunuz. Nasıl bir süreçtir insanları buna zorlayan?

Zülküf Kara: Toplumsal gözetleme merakımızı kışkırtan en önemli temsil aracıdır beden, bu sebeple toplumsal karşılaşmalarımızın da sosyolojik zeminini oluşturur. Bedenlerimizin ‘meta’ değeri ile konumlandığı modern zamanlarda ‘eğreti’ hiçbir bedenin yaşama olasılığı görünmüyor. Deforme bedenlere operasyonla müdahale arzusu, modern tıp aracılığı ile zirveye ulaşmış durumda. Bunun arkasında şöyle bir temel felsefe mevcut: Estetik algımızı rahatsız edecek hiçbir ‘yüz’ün kamusal alanda göz zevkimizi bozmasını istemiyoruz. Estetik algımızı rahatsız edecek yüz bir şekilde kamusal alanda görünür olduğundaysa, bu dismorfik beden yabancı bakışlarımız tarafından boğuluyor ve ‘canlı beden’ birden bire ‘etiketli beden’e dönüşüveriyor.

Peki bu boğucu bakışlar, sadece dismorfik, yani sakat ve özürlü bedenlerle mi sınırlı? Starların, mankenlerin idolleştirildiği bir ortamda, sıradan insanın bedeni ve yüzü hep bir ölçüde deforme değil mi?

Toplumsal gözaltı şekillerimiz sırf etiketli/sakat/eğreti bedenlerle sınırlı değil elbette. Normal bedenleri de yüzleri üzerinden yeniden estetize etmeye çalışan bir bakış hâkim çünkü. Kültürel görme biçimlerimiz artık bedenin sadece işlevselliğini gerçekleştirmesiyle ya da sadece sağlıklı olmasıyla tatmin olmuyor; onu güzellik/estetik kalıpları içerisinde yeniden şekillendirmeye çalışıyor. Özellikle yüzün bedenin diğer kısımlarına göre bu kadar ön plana çıkarılmasında bu paradigma değişikliğinin etkili olduğunu düşünüyorum.

Yüzün merkeze taşınışına dair sorularım olacak daha sonra. Ama benim merak ettiğim başka bir husus var tam da burada sormak istediğim. Güzellik her zaman her toplumda revaçta olan bir özellik. Ama bugün kişinin sahip olmak için çaba sarf etmesi gereken ve yeterince zaman, emek ve para ayırırsa ulaşabileceği bir nokta. Daha doğrusu güzel olmak Allah vergisi değil, kişinin estetik ve tıbbi enstrümanları kullanarak edinebileceği bir özellik. Verili değil de edinilen bir özellik olması güzelliğin tanımını nasıl etkiliyor sizce?

Sosyo-kültürel bir unsura dönüşmüş olan beden, yalnızca biyolojik bir unsur olmaktan çoktan çıktı. Bu sebeple bedenin sahip olduğu imaj büyük önem kazanmış durumda. Sosyal ilişkiler ağı, kültürel idealler, normatif tanımlar, kişisel kontrol ve disiplin hakkındaki ahlaki anlamlar… Bu imaj, günümüzde, bütün bu saydıklarımızı ihtiva eden geniş bir saha tarafından yönlendiriliyor. Böyle olunca, belirli bir imaj setine karşılık gelen ideal güzellik ölçülerini yakalamaya çalışan kadınlar ve erkekler, bizatihi bir araç, bir süs veya seks imgesine dönüşebiliyorlar. Bu imajın, görünür, arzulanabilir ve erişebilir olmasında elbette medyanın payı büyük. Günümüzde, sosyal medya ve reklamlar aracılığıyla tüketicilere kişiliklerini ortaya koymaları, bir kişiliğe, bir hayat tarzına sahip olmaları gerektiği çağrısı yapılıyor sürekli olarak. Bu çağrıya cevap verme esnasında beden, bir ifadenin aracı, estetik düşüncenin bir nesnesi ya da kişilik inşasının modeli haline geliyor diyebiliriz.

Bir ifadenin aracı derken esasında bir sunum aracı demek istiyorsunuz her halde… Nitekim bütün tüketim kültürü de böyle bir sunuma yaslanıyor.

Evet, çağdaş görsel kültürde tüketime yönelik imajların çoğu, hem kadın, hem de erkek  bedenini bakışın ‘nesne’si olarak kodluyor. Çevremize şöyle bir baktığımızda gördüğümüz hemen bütün imajların mitlere dayandığını, bu mitlerden çıkartılan güzellik algısının ise “endüstriyel güzellik” kurgusuna yaslandığını söyleyebiliriz. Endüstriyel güzelliğin döl yatağı kapitalizme gelince… Kapitalizm bir taraftan güzelliği kültürel tüketim için kodlarken diğer taraftan her toplumsal alana kıskançlık ve arzuyu coşturacak güzellik imajları yapıştırmaya devam ediyor.

‘Endüstriyel güzellik’ kurgusu tam olarak ne demek? Ve nasıl oluyor da bütün kültürel kabulleri aşabiliyor?

Endüstriyel güzellik, akşam olduğunda bir parça pamuk ve bir miktar tonikle yüzden çıkarılan ‘maske’dir. Bu kurgunun bütün kültürel kalıpları aşıp bu denli kabul görmesi ise yüzü bir marka değerine dönüştürmüş olmasından kaynaklanmaktadır.

Bana göre güzellik adına yürütülen ‘imaj pazarı’nda en büyük pay, modern muhafazakâr olduklarını iddia eden İslamcı moda dergilerinin inhisarında. Dindar-muhafazakâr, orta ve üst sınıf çalışan veya çalışmayan kadınlara seslenen bu dergilerdeki güzellik söylemleri, geleneksel ‘mahrem doku’yu aşındırıyor. Beden sosyolojisi bağlamında değerlendirmek gerekirse; seküler moda dergilerinde teşhir edilen ‘bedenler’in yerini artık ‘tesettürlü yüz’ aldı. Stil, tarz, beğeni, zevk, arzu gibi habituslar ‘örtülü/çekingen bakış’la rahatça ifade edilebiliyor. Bu tarz dergiler, muhafazakâr kesimin dinsel çekincelerini post kapitalist ticari teşebbüs potasında eritmeyi başarıyor ve başörtülü kadınları daha güzel ve şık olarak modern yaşam içinde bulunmaya motive ediyor.

Dindar-muhafazakâr kadınlara seslenen dergilerdeki güzellik söylemleri, geleneksel ‘mahrem doku’yu aşındırıyor, diyorsunuz. ‘Mahrem doku’ ile kastettiğiniz nedir? Geleneksel mahrem doku neydi? Günümüzde bu dokunun aşınan yönü veya yönleri neler?  

Her şeyin bir yüzünün kutsala dönük olduğu geleneksel toplumlarda mahrem doku cinsiyet rollerinin ‘toplumsal beden’le korumaya alındığı bir yapılanma olarak düşünülebilir. Günümüzde bu doku özellikle moda dergileri ve Facebook, Instagram gibi sosyal medya ‘ajanları’yla teşhir ediliyor. Örneğin, evin mahrem sınırlarının ve korunaklı kültürel çeperlerinin, internetin geçirgen duvarları aracılığıyla kamusallaşabildiğini görüyoruz.

Sizin de işaret ettiğiniz gibi ‘bedenin ontolojik dayanak noktası’ ve ‘görünür olma hali’ yüz ile sağlanıyor. Kimliğimiz yüzümüzle tescilleniyor, işyerlerine yüz okuma ile giriyoruz, dava tutanaklarında parmak izinin yanı sıra yüz en önemli teşhis aracı. Bu tarihin her döneminde böyle miydi?

Aslında tarihin bedeni ilk konumlandırışı, onu akıl karşısında sahne arkasına atmasıyla gerçekleşir. Ruh-beden ikiliği bütün düşünce tarihi boyunca tartışılagelmiştir ve beden daima ruh/akıl karşısında ikincil konumda olmuştur. Fakat bu dualist tartışma, modernizmin sıkı bir felsefi ve kültürel eleştiriye tâbi tutulması ve feminist hareketin teorik saldırıları neticesinde beden lehine yeni bir ivme kazandı. Artık beden ruhun hapishanesi olmaktan çıktı, ruh bedenin hapishanesi oldu (Foucault), hatta ruhu sarmayalanın beden olduğu tezi (Baudriallard) güç kazandı. Bence toplumsal kimliklerimiz transparan geçişlerle ‘bedenin kimlikleşmesi’ne dönüşmüş durumdadır. Beden yüzeyinde gerçekleştirdiğimiz her sosyal temsil zamanla eksik göstergeye dönüşmüş olduğundan ‘yüz’ sembolik sermaye olarak dolaşıma sokulmuştur. Öyle ki ‘yüz’ artık bir göstergeler kataloğu olarak pek çok kurumun gösteri alanına dönüşmüştür. Tarih boyunca toplumsal karşılaşmalarımızı tüm bedenimizle gerçekleştiriyorduk ve sosyal evrenlerimiz böyle inşa oluyordu. Günümüzdeyse yüz bedeni ‘ele geçirmiş’, böylece yüz neşter atılabilir medikal bir nesneye ya da mobesse kayıtlarında iz bırakan bir göstergeye indirgenmiştir.

Bir taraftan yüz bizi tanımlayan bir gösterge. Ama diğer taraftan yüzümüzü istediğimiz forma sokacağımız araçlar da hizmetimizde. Estetik operasyonla yüzümüzü tamamen değilse de büyük oranda değiştirme şansına sahibiz, makyaj ve diğer yardımcı şekillendiriciler de kendimizi ‘başka biri’ yapma imkânı sunuyor bize. En basiti fotoshop olan teknolojik imkânlar ise görüntüye yansıyan yüzümüzü istediğimiz gibi inşa etmemizi sağlıyor. Kendimize bir avatar edinebiliyoruz mesela. Bu bir çelişki doğurmuyor mu? Bu kadar ‘yüzsüzlük’ün hâkim olduğu bir dönemde nasıl oluyor da ‘yüz’ ontolojik dayanak noktası olmayı sürdürebiliyor?

Bence yüz bir ‘gösterge mezarlığı’na dönüşmüş durumda. Kaş, göz, dudak, yanak, alın gibi yüzeydeki organların estetik müdahalelerle kodlanması neticesinde artık yüzü bir makine gibi görebiliyoruz.

Bozulan parçasını tamir ettirebileceğimiz ya da beğenmediğimiz bölümünü değiştirebileceğimiz bir makine…

Evet. İşte bu sebeple kamusal/özel, normal/anormal kategorizasyonlarının odak noktası haline geldi yüz. Dolayısıyla yeni anlamlandırma sistemlerini temsil etmeye başladığını da vurgulamalıyız. Örneğin özel ve kamusal hayatın birbirinden ayrılmasıyla birlikte özel hayattaki ‘kullanım değeri’ne sahip yüz ile kamusal alandaki ‘değişim değeri’ne sahip yüz birbirinden ayrıldı. Tam da bu noktada ünlü filozof Deleuze’ün ‘yüzsüzleşme’ önerisini dikkate almak gerekiyor. Yüze geçirilen birden çok ‘maske’yi söküp atmak, yüzü bozmak ve tahrip etmek, yani ‘yüzsüzleşmek’ önceliğimiz olmalı. Modernliğin estetik ve güzellik politikalarıyla yüzümüze dayattığı transparan kimlikleri, yüzümüzden ‘söküp atmak’ zorundayız.

Sorularımızı cevapladığınız için teşekkür ediyorum. Söyleşimizi bitirirken belirtmeden geçemeyeceğim bir husus var. Yüzün yüz olmaktan çıktığı, âdeta bir tasarım ve sunum nesnesine dönüştüğü bir dönemde yaşıyoruz. Tabii ki modern tasarıya ve yüzün fetişleştirilmesine karşı çıkmalıyız. Ama bu karşı çıkışta, sadece postmodern eleştiri üzerinden yol alabilir miyiz, emin değilim. Nitekim sorumu size yöneltirken kullandığım ‘yüzsüzlük’ün Deleuze’den tamamen bağımsız bir çağrışımı var. Kültürümüzdeki yüzsüz sıfatının olumsuz çağrışımları, biraz da olumsuz bir vurgu kastettiğim. Yüz, dinî metinlerde de geleneğimizde de temsili açıdan önemli bir uzuv. Yüzün manasını imha eden ‘endüstriyel güzellik’ baskısına mukavemet edebilmek için, cemal sıfatının tezahür ettiği ‘yüz’e talip olmak gerektiği hatırlatmasıyla bitirmiş olalım sözü.

*Bu söyleşi Nihayet Dergi’nin 9.sayısında yayımlanmıştır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir